Paylaş
38 sayısını ‘çeyrek yüzyılı devirmiş, 40’a da 2 kalmış’ kabilinden basit bir matematik ifadeye indirgeyebilirsiniz. Ama... Festivalin doğum günü pastasındaki ilk mum üflenirken (1987) dünya CD ile tanışmıştı ama kaset ve plâklar hâlâ yaygın olarak kullanılıyordu. Spotify, YouTube gibi dijital yayın platformlarının bugün sunduğu anında küresel erişim fırsatı uzak bir hayaldi kuşkusuz...
Pek çok disiplin gibi sanat dünyası da henüz ‘yapay zekâ’ ile tanışmamıştı ve beste yapabilmek sadece bestecilerin ayrıcalıklı mahallesiydi. Bugün, vokal taklidinden profesyonel prodüksiyon desteğine kadar uzanabilen ince detaylar insan elinin ayrıcalığından uçup gitmiş gibi görünüyor. Sanatçıların sanatseverlere ulaşımı radyo, televizyon ve konserlerle sınırlıydı. Instagram, TikTok gibi ‘sosyal medya’ aparatlarıyla dinleyici-izleyiciye dokunmak, iletişim tanımı içinde yoktu bile.
İşte, geçip giden yıllara bir de bu farkındalıkla bakarsanız bir sanat etkinliğini ‘salonda izlemek kültürü’nün insanlığın giderek uzaklaştığı ve belki de unutulmaya ramak kalmış nostaljik bir inceliğe evrilmeye başlayıp başlamadığını, hayret hattâ dehşetle sorgulamak yazgısıyla yüzleşebilirsiniz. Son cümleyi okuyup bitirdiğinizde saçma veya abartılı da bulmuş olabilirsiniz. 38 yıl önce yukarıdaki paragraf da bir hayaldi. İşte, ‘klâsik’ler zaman ötesi olabilme halleriyle kıymetlidirler. 38.’inci yıla lütfen bir de bu gözlükle bakın.
Avrupa Festivaller Birliği (EFA) üyesi olan, İzmir’in gözbebeği haline gelmiş bu seçkin organizasyon 38 yıldır EFA’nın AB destekli EFFE (Avrupa için festivaller, festivaller için Avrupa) Projesi’nin Türkiye Festivaller Merkezi kimliğiyle İzmir Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı’nın (İKSEV) ev sahipliğinde düzenleniyor.
Festival’in açılış konseri ‘Barok’tan Romantizm’e’ seçkisiyle iki virtüözü AASSM’de ağırladı. Uluslararası başarıları ve ödülleriyle tanınan Tuncay Yılmaz (keman) ve Emre Elivar (piyano), J. S. Bach, R.Strauss ve F. Kreisler eserlerinden örülü repertuvarlarını seslendirdiler. Barok’un aristokrat matematiği romantizmin bulutsu heyecanıyla harmanlanmıştı.
Yılmaz’ın 1731-Venedig, Petrus Paulus Devitor-Red Diamond- kemanıyla, Elivar’ın parmaklarında konuşan (ve kemanın yanında haliyle yeni yetme diyebileceğimiz) Steinway’in buluşması estetik fikrinin doruklarına taşıdı bizi. Uzun zamandır bu kadar telâşsız bir yoruma denk gelmemiştim. Suyun, önüne çıkan hiçbir engelle inatlaşmaması gibi dingin, ama damlaların delici kararlılığı kadar delişmen... Sanatçılarımızın BİS olarak sunduğu Gardel Tango (Por Una Cabeza) ise dinleyicilere evlerine kadar eşlik etti zannederim. Teşekkürler İKSEV.
Yazıyı, Çetin Altan ustamızın yaşam kalitesinin ıskalanan sebep-sonuç döngüsü için aruzla düşürdüğü dizeleriyle bitirelim: “Kişinin dişleri sağlıklı olursa inanın / dokunur topluma her gün daha üstün yararı...” Bir kentin sokaklarında çöpler birikmişse eğer, meselenin parayla-pulla bir ilgisi yoktur aslında. Bütün pislik, kentli ‘festival’inin kıymetini bilemediği için ortada kalmıştır bence...
Paylaş